Giresun(KİRESUN)Türkleri
KİRESUN TÜRKLERİ
Giresunlu veya Kiresunlu Türkmen-Oğuz toplumu Azerbaycan’ın Hoy, Salmaz
ve Ürmiye bölgelerinde, Urmiye Gölü’nün batı kısmında yaşamaktadırlar.
Güney Azerbaycan’da bu toplumun Karadeniz’in Giresun bölgesinden geldikleri kanaati hâkimdir.
Giresunlu veya Kiresunlu Türkmen-Oğuz toplumu Azerbaycan’ın Hoy, Salmaz
ve Ürmiye bölgelerinde, Urmiye Gölü’nün batı kısmında yaşamaktadırlar.
Güney Azerbaycan’da bu toplumun Karadeniz’in Giresun bölgesinden
geldikleri kanaati hâkimdir. Çepni Türkmenlerindendirler. Mezhepleri
Caferî veya Hanefî değil Şafiîdirler. Lehçeleri Karadeniz ve Tebris
Türkçesi arasında bir karakter arz eder.
Şafiî olmalarına rağmen Giresunlularda 12 iman ve muharremlik Kültleri
oldukça güçlüdür. Bu iki kült, Caferî inançlı Türklerin yaşadıkları
Anadolu’daki Caferî olmayan komşularında da canlılığını kısmen muhafaza
etmektedir. Bu canlılık geçmişte daha güçlü imiş. Şafiîlik Türkmen
Türkleri arasında pek görülmez. Doğu Anadolu’da bir kısım Kırmanç ve
Zazalar arasında görülür. Kuzey Mezapotamya’da Erbil ve Kerkük yöresinin
bir kısım Türkmenleri arasında Şafiî inançlı aşiretler vardır. Bu durum
Sünnî inançlı olan Osmanlı ve Şiî inançlı olan İran Türklüğü arasında
yaşanan bir sıkışmışlığın sonucu, birlikte yaşadıkları Bahtinan ve
Barzan Şafiî aşiretlerinden de etkilenerek, Şafiî oldukları şeklinde
izah edilmektedir. Güney Azerbaycan aydınının kanaatine göre Giresun
boyunun Anadolu’daki kesimi de birkaç yüz evveline kadar Alevî inançlı
idi. Türkiye Çepnilerinin bazı kesimlerinin hâlâ Alevî inançlı oldukları
görüşünün yanı sıra, Çepnilerin eski Alevîler oldukları görüşünü
savunanlar da vardır.
Türkiye’de Oğuzların en yetkili uzman ismi bu isimli eserin(74) yazarı
rahmetli Faruk Sümer’dir. Bu eserde Giresun yöresi Çepnileri doğal
olarak yer almaktadır. Ancak, isim bir boy ismi olarak
zikredilmemektedir. Bölge Çepniliğini inceleyen Ali Çelik(75) de Giresun
Çepnilerini uzun boylu anlatırken onların bir boy olduklarını
belirtmemektedir. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki oymak, aşiret ve
cemaatleri anlatırken Cevdet Türkay(76) Giresunluları zikretmemektedir.
Esasen konumuz Giresunlular toplumuna Giresun şehrinin veya bu toplumun
anılan şehre isim vermiş olması değildir. Biz Güney Azerbaycan’daki
Giresun veya Kiresun Çepni Türkmenlerinin halk inançları üzerinde
duracağız.
Giresunlularda uzak bir yerden köyüne gelen birisi, evine gitmeden
evvel ilkin mezarlığa gider. Orada yatmakta olan ailesinden büyükleri
ziyaret eder. Ziyaret ettiği mezarların toprağından bir parça alıp
ağzına atar. Bu uygulama “ata kültü” ile ilgilidir. Ata ruhlarına
saygılı davranmak Türk inanç sisteminde önemli bir yer tutar. Geleneksel
İslâmın tezahürlerinden olan bu uygulama Türk halkları arasında çok
yaygındır ve Göktürk dönemine kadar uzanan bir uygulama derinliği
vardır. Göktürk döneminde senenin muayyen zamanlarında ata ruhlarına
kurban kesilirdi. Hâlâ, Anadolu’da kurban bayramlarında ölmüş ana
babalar için de kurban kesildiği olur. Evlilik arifesinde gençler, ulu
kabirlere birlikte gider, göçmüş aile büyüklerini de ziyaret ederler.
Askerlik, yüksek tahsil ve benzeri nedenlerle sılaya çıkanlar ecdat
kabirlerini ziyaret ederler. Keza, arife günleri göçmüş büyüklerden
başlanarak kabirler ziyaret edilir. Karapapah Türklerinde şampiyona gibi
önemli yarışmalara giren sporcular karşılaşmadan evvel ve sonra ata
mezarlarını ziyaret ederler. Ata ruhlarının ölümün kırkı çıkıncaya kadar
ve her cuma hanelerini ziyaret ettiklerine inanılır bu vesile ile de
hayır işlenir.
Salmaz’da yaşayan Giresunlu ve diğer Türk kesimlerindeki bir dep
(gelenek)’e göre bir aileden ölüm olsa, o aileden kohum–kardaş (hısım
akraba) ölümden korunmak için “gada kurbanı” diye adlandırılan bir koyun
kesilerek kurban edilir. Bu kurbanın başı, ciğerleri ve işkembesi
mezarlığa gömülür, eti yoksul ailelere paylaştırılır, ölü sahibi bu
etten yemez. Böylece ölümden korunulduğuna inanılır.(77)
Anadolu’da “gadanı alsın”, “gada-belânı savsın” diye bir ifade vardır.
Gelecek veya gelip geçmiş görünmeyen bir terslik için kullanılır. Sadaka
verilir veya bir kurban kesilir, hayır işlenir.78 Adak kurbanın etini
Anadolu Türkleri de yemezler. Yanılmıyorsak, bize göre bu uygulamanın
mahiyetinde ölümü ifa eden güce yapılmış bir korunma veya kurtulma
borcunun ödenmesi vardır.
Giresun Çepni Türklerinde toy-düğünlerde bir genç gelinin karşısına
geçer elinde tutmakta olduğu yumurtlayan tavuğu oynatarak oynar. Ayrıca
kız evi, gelinle birlikte onun yeni evine yumurtlayan bir tavuk hediye
eder. Bununla gelinin ileride çok çocuklu bir anne olacağına inanılır.
İnanca göre tavuk–yumurta, dölün, zürriyetin remzidir. Anadolu ve sair
Türk ellerinde yumurta ve tavukla ilgili çok inanç vardır. Doğu
Anadolu’da gelin yeni evinin eşiğinden girmeden evvel, evin duvarına
vurularak bir yumurtanın kırılması sağlanır, yumurta nazarlıklarda
kullanılır. Kara tavuk ise büyü bozmada ve halk hekimliğinde kullanılır.
Giresunlularda yatılı misafirin çabuk gitmesini sağlamak için bazı
uygulamalar yapılır. Misafirin oturduğu yere tuz dökülür. Bu inanç
Salmaz’ın diğer Türk halklarında da vardır. Anadolu’da çabuk gitmesi
istenilen konağın ayakkabısının içine tuz dökülür. Gelişinden memnun
olunmayan misafirin çıkardığı ayakkabılar düzeltilmez.
Tuz, Türk halk inançlarında önemli bir yer tutar. “Tuz – ekmek hakkı”
na inanılır. Tuzun üzerine yemin edilir. Tuz da ekmek gibi nimet sayılır
çiğnenilmez. Mevlütlerde su gibi tuz da okutulur. Sadaka olarak verilen
tuz gada belâ savar. Büyü bozmada da tuz kullanılır.
Karakalpakistan’da, Tataristan’da ve Başkurdistan’da misafir, evin veya
köyün eşiğinde tuz ekmekle karşılanır.
Giresunlularda genç kızlar kısmetlerinin açılması için imamzadelere giderler. Bu ziyaretlerde;
“İmamzade dağları
Yaşıldı (yeşildir) yaprakları
Allah muradım versin
Açılan (gelecek olan) ayın ortası”
dörtlüğü okunur. Bu dörtlüğün Anadolu, Kuzey Mezopotamya (Erbil-Kerkük)
Nahçıvan, Dağıstan (Derbent)’da variyantları vardır. Bu tespitte “dağ
kültü” ile “ata – arvah” kültü bir arada yer almıştır. Türk halk
kültüründe ulu zadlar, pirler dağlara isimlerini verirler. Bu tespitte
imamzade dağlara ismini vermiştir.
Güney Azerbaycan’ın Salmaz Türklerinde nazar vuranın (göz değmiş olan
kimsenin) nazarının giderilmesi için, nazar edenin basmağı (ayakkabısı)
ndan bir parça kesilerek üzerklik otu ile birlikte yakılır ve tütsüsü
çıkarılır. Anadolu’da nazar ettiğinden şüphe edilen şahsın giysisinden
gizlice bir parça kesilir ve bu parça yakılır. Nazar alan şahıs bunun
tütsüsüne tutularak nazarın tedavi olacağına inanılır. Bazen şüpheli
şahıs sayısı artınca çok sayıda kimsenin giysisinden, meselâ entarisinin
katlanılmış eteğinin ucundan bir paça kesilir. Bu uygulama Giresunlu
Çepni Türkmenlerinde de vardır.
Giresunlularda çocuğu nazardan korumak için çeşitli vesilelerle
çocuklara “koyun göz, adam göz, pişik göz, it göz hamı (hepsi) nin gözü
çatlasın patlasın” denir. Bu inançta sadece insanların değil, diğer
canlıların da gözlerinin değebileceği varsayılır. Doğu Anadolu’da
çocuğun kırkı, çeşitli canlı yavrularının kırkı ile karışıp çocuk zarar
görmesin diye bu hayvanların isimleri yapılan efsunda tek tek sayılır.
Giresun Türklerinde mavi-göy gözün önemini belirten bir söz vardır.
“Ala gözü (gözlü olanı) it doğar, kurt da doğar, şart odur ki (önemli
olan) göy göz doga” Gözü ela olan yavruyu bütün canlılar doğurabilir.
Önemli olan mavi-yeşil gözlü olan doğumu yapabilmektedir. Göygöz nadir
olur çok önemsenir. Mavi göz Anadolu Türklerinde de önemsenir. Mavi
gözlüye nazar zor değer, mavi gözlünün nazarı çabuk değer. Mavi gözlüye
büyü geçmez, bazı büyü yapımı ve define aramalarında mavi gözlü çocuklar
kullanılır. Gök mavidir, uludur. Mavi gözlüde bir takım sır güçlerin
olduğuna inanılır.
Dümbülü, Afşar, Bayat ve Giresunlu Türk boylarının yaşadığı Güney
Azerbaycan’ın Hoy bölgesinde çille gecesi - akşamı güz mevsimin sonunda
en uzun günün gecesinde kışın ilk 40 günü büyük çille; ikinci kırk gün,
küçük çiledir. Kış mevsimi için saklanan meyve, çerez, şirni çıkarılır.
“Çilli sofrası”na helva, peşmek (tel helva), baslık (horoz şekeri),
nogul (tatlıya batırılmış badem veya fıstık), karpuz, nar, kavun, armut,
elma, ayva, badem, ceviz, kişmiş, nohut, pıttak (patlak mısır), kavurga
konur. Karpuz, sofranın gelinidir. Buna “çille karpuzu” denir.
Çillede yeni gelin ve adaklılara aileleri “çille payı” gönderirler.
Çille payı, hava kararmadan gönderilmelidir ve çille payı yedi tabağa
konur. Bunlara “çille tabağı” denir. Bu tabaklar süslenirler ve
üzerlerine ağ (ak) veya al (kırmızı) şal çekilir. Bu tabakların her
birine ayrı şey konulur. Bir tabağa kavun - karpuz, birine kırmızı elma,
birine armut, birine nar, birine un ve düğü (pirinç), birine paltar
(giyim) birisine ise altın ve gümüş konur. Tabakları getiren kız evi
merasimle karşılanır. Tepsi için üzerlik yakılır. Tabaklar özenle alınıp
konak odasına konulur. Getirenlere enam (hediye) verilir. Hediyeler
para, yün, çorap, gömlek vs. olabilir. Kız evinde şenlik yapılır, gelen
yemişlerden komşulara pay verilir. Oğlan evinden ertesi gün kız evine
gelinir. Orada şadlık verilir (eğlence yapılır). Bu geceyi kutlamayanın
yıl sonuna kadar mutsuz olacağı inancı vardır. İnanca göre çille
mutsuzluk getirir. Adaklı kızı olmayanlar bir aksakalın evine gidip
orada şadlık eder, nagıl söyler, hatıra anlatırlar. İnanca göre
çilleler, büyük bacı ve küçük bacı imiş ve aralarında atışırlarmış,
bunlar temsilen canlandırılır. Nişanlı, sözlü çiftler arasında
hediyeleşmek belirli günlerde adaklıları anmak Anadolu Türklerinde de
vardır. Özbek Türklerinde kız evi damada dokuz tabakta dokuz ayrı
yiyecek gönderir. Bunları damat arkadaşları ile yer ve tabaklara para
konulur.
Hoy’daki Giresunlu ve diğer Türk boylarında çille gecesinde köse oyunu
oynanır. Köse bir çobandır. Ona makyaj yapılır. Sopasına çıngırov (zil –
çan), beline tahta kılıç takılır. O kapıları dolaşıp eğlence yapıp
hediye alır. Böylece çille eğlenceleri başlamış olur. Ev sahiplerine dua
edilir ve ne verilir ise ona razı olunur. Veremeyen aileler için de
Allah’a dua edilir. Bu arada kösenin avradını çalarlar, köse sopasıyla
çevredekilere vurarak eşinin yerini öğrenmeye çalışır. Köse motifi Türk
halk eğlence kültürünün aslî unsurlarındandır. Seyirlik oyunlarımızda
mutlaka köse vardır. Biz, Dağıstan, Borçalı, Nahçıvan, Erbil’de, köse
ile ilgili tespitler yaptık. Balkanlar’da da kösenin çok iyi bilinip
yaşatıldığı bilgimiz dâhilindedir.( 79)Anadolu’da köse ve benzeri köy
seyirlik oyunlarının eski Türk inançları – Kam merasimleri ve modern
Türk tiyatrosunun ilk adımları olan Karagöz – Hacivat ile olan
bağlantıları da çalışılmıştır.(80) Bize göre, semaların da
derinliklerinde şu veya bu şekilde seyirlik köy oyunları ile
bağlantıları vardır.(81)
Giresunlu, Dümbülü, Avşar ve Bayat Türk boylarında Çille gecesi bir
çocuk suya gönderilir. Bu çocuk hiç konuşmadan suya gidip su
getirmelidir. Bu suyu ağpürçek (saçı ağarmış, gün görmüş) bir kadın bir
kaba döker. Bu esnada oradakiler mani bayatı okurlar:
“Elinde bayda gelin
Durupdu çayda gelin
Tanrı muradın versin
Açılan ayda gelin”
gibi parçalar okunurken, Ağpürçek hanım gençlerin her birinden boncuk
düğme türünden eşyaları suya atar. Bunlar bayatı okunarak sudan
çıkarılır. Okunulan şiir, eşya sahibinin falı olarak kabul edilir. Bu
uygulama Türk halkları arasında çok yaygındır. Balkanlar, Anadolu,
Kafkasya, Orta Doğu ve Türkmenistan Türk halkları tarafından bilinip
uygulanmaktadır.(82)
Çille inancını Nevruz bahsi münasebeti ile Haluk Çay incelerken, bu
inancın yaşatıldığı Türk ellerine dair bilgilere ayrıntılı olarak yer
vermiştir.(83)
Salmaz’da yaşayan Giresun Türkmen aşiretlerinde buğday kavrulup
(kavurga) evin damına, gelecek yıl bereketli olması için serpilir. Türk
halk inançlarında kavurga bir kültür kotudur. Keza evin damı da öyledir.
Çıkmış diş dama atılır. Gelinin başına elma ve çerez evin damından
saçılır. Nevruz’da damdan mendil salınır, kapı gibi baca da
dinlenir.(84)
Güney Azerbaycan’da Hıdır Nebi günü, büyük çilleden 45 gün sonra olur.
Hıdır Nebi veya Hızır Nedi günü Hıdır Peygamberin dirilip bütün evlere
uğradığına inanılır. At sırtında dolaşan Hıdır Nebi darda kalanlara
yardım eder hayır ve bereket getirir. Giresunlularda yaşayan bu inanç
Batı Türklüğünün tüm ellerinde vardır. Anadolu’da Hızır’ın dirildiği
değil, her zaman gelebileceği inancı da vardır. Hangi kılıkta geleceği
de bilinmez. Bu itibarla “Her geceyi kadir ve her geleni Hızır bil”
denir. Bu söz her gece iyi niyetlere hayırlara talip ol ve hiç kimseye
fena davranma anlamında söylenilmiş bir sözdür. Hızır inancı Ahmet Yaşar
Ocak tarafından ayrıntılı incelenmiştir.(85)
Mevsim törenleri Türk coğrafyasının her kesiminde uygulanmaktadır.
Kazak Türkleri ilkyaz gündönümü yılbaşı bayramına “ulus kün” veya
“ulustın ulıy kün” (ulusun ulu günü) demektedir. Tacemen bu merasimleri;
1. İlkyaz gündönüm
2. Hıdrellez
3. Sayacı / sayıcı – cumalı, Güz törenleri
4. Kurt günleri / Kurt düğünleri / Kurt bayramları /Kış törenleri
şeklinde tasnif etmektedir.(86) Biz Gagauzeli’nde kurt bayramında
bulunduk. Ayrıca Gagauz Folklor Müzesinde bu bayramla ilgili dokümanları
inceleme imkânı edindik.(87)
Altı Mayıs veya Hıdrellez, Anadolu, Azerbaycan ve Bulgaristan’da olduğu
gibi bütün Türk ellerinde bilinen ve uygulamaları ile inanç yüklü bir
bayramdır. Bu günün arifesinde evlerin içleri (haremler) tamamen
temizlenir. Bayram günü çamaşır yıkanılmaz. Dikiş dikilmez bu durum,
“Hıdrellezde iğne tutulmaz” diye ifade edilir. Bu dönemde erkekler de iş
yapmazlar Safranbolu’da olduğu gibi Bulgaristan’da da Hıdrellezde
dağdan eve odun getirilir ise eve muhakkak yılanın geleceğine inanılır.
Safranbolu’da odun getirme zarureti var ise, yılandan korunmak için bazı
uygulamalar yapılır. Bununla ilgili efsaneler anlatılır.
Bulgaristan’da Hıdrellez’de “göce aşı”, “ot bidesi” gibi özel yemekler
yapılır, “yağ kokutulur” özel yemekler yapılması Hıdrellez bayramının
özelliklerindendir. Anadolu ve Azerbaycan Türklerinde de bu uygulama
vardır. Yağ kokutulması; helva kavurma, pişi ve lokma yapma şeklindedir.
Bu kokunun ölülerin ruhuna gideceğine onlar için bir nevi hayır,
hasanet olduğuna inanılır. Anadolu’da bu uygulama bilhassa cuma geceleri
ve bazı kandil gecelerinde yapılır. Ölen kişinin ailesini sık sık
yokladığına, onların iyi hâllerini görmekle mutlu olduğuna inanılır.
Bilhassa ölünün ilk kırk gün içerisinde evine geldiğine inanılır.
Helvanın unu kavrulurken ve helvadan tadanlar geçmişlerin ruhuna fatiha
okurlar. Bu helvadan yedi komşuya dağıtılır. Kandil geceleri helva
gönderilen tabağı komşu geriye gönderirken bu tabak yıkanılmaz.
Hıdrellezde yumurta boyamak, yumurta tokuşturmak, Azerbaycan ve
Bulgaristan Türklerinde çok yaygın iken, Anadolu’da da bazı bölgelerde
rastlanılır. Anadolu’da yumurta tokuşturmak suretiyle yumurta kazanmanın
bir tür kumara girdiği inancından hareketle bu yumurtanın haram olduğu
yenilmeyeceği inancında olanlar da vardır. Soğan kabukları suda
kaynatılarak elde edilen boya ile yumurtaların boyanmasına “bu bir Rus
kültürüdür” diyerek karşı çıkanlar da vardır. Ayrıca, soğan ve sarımsak
kabuğu Anadolu’nun bazı yerlerinde ateşte yakılmaz.
Bunların cinlere ait altın ve gümüşler olduğu, bunları yakanın çarpılacağına inanılır.
Bulgaristan Türklerinde Hıdrellezde yakılan yaprak (gazal) ların külü,
evlere, ahırlara, kümeslere, komlara serpilir. Böylece hayvanların
çiftleşmesi hızlanmış olur inancı vardır. Bitlis’te, ocaktan kül atılan
kümeste yumurta veriminin artacağına inanılır.
Anadolu’da ve Azerbaycan’da olduğu gibi Bulgaristan’da da Hıdrellez
çeşitli isimler almış, yörelere göre iklime bağlı olarak takvim kaymış
ve Nevruz / Sultan Nevruz ile aynileştiği de olmuştur.
Bulgaristan’da ilk yaz törenlerine “kızıl” denilmesi de ilginçtir.
Bereketin, bolluğun, döl tutmanın önem arz ettiği bu bayrama kızıl
denilmiş olması, bize “Kızılelma” olgusunu ve çocuk dileği ile “elmalı
yerler” de yatılması inancını hatırlattı.
A.Tacemen’in Bulgaristan Türklerinden yaptığı tespitler arasında önemli
bir husus da “karga butkahı” veya “karga tuy/karga lapası/ karga
törenidir. Esasen bu adlandırma Başkurt Türklerine ait olup ilkyaz
bayramı karşılığıdır. Bu tespitin bir boyutu da Kızılderili Türkleri ile
ilgilidir. Bizi heyecanlandıran yönü ise Kars’ta Iğdır, Nahçıvan ve
Azerbaycan’da “tuzlu glik” diye bilinen bir ekmeğin bekâr kızlar
tarafından yenilip, su içmeden yatılması ve artan ekmeğin de pencerenin
dışına konulup bu ekmeğin kargalar tarafından alınmasının
beklenilmesidir. Bu gece genç kızlara bir erkek rüyada su verir, bu
erkek kızın kısmeti olan kimsedir. Karga ise tuzlu gliki alır ve bir
tarafa, bacaya doğru uçar, kızın kısmeti o yörede o evdedir, inancı
vardır. Türk halk inançlarında karga motifi oldukça geniş yer tutar
incelemeye değer.
“Ateşten geçme” Türk halklarının ateş kültü ile ilgilidir. Raşid ad
din, Ebul Gazi Bahadır’dan Ergenekon münasebeti ile biliyoruz. İlkyaz
gündönümünde dağın demir kesimini eritmeye matuftur. Kaşgarlı Mahmut da
demire uluhiyet veren Türk boylarından söz etmektedir. Demirin bulunduğu
yere cin-perinin giremeyeceği inancı Anadolu ve Azerbaycan Türklerinde
olduğu gibi Bulgaristan Türklerinde de vardır.
Altay Türk halk inançlarında demir ve demirci kültünü toparlarken A.
Tacemen; Türk inancında gökyüzü demircisi vardır. O, şamanların
kutsiyeti sayılır. Gök demircisi, yaptığı mucizeli aynalardan, yere
atar. Yeryüzündeki şamanlar, bunları alırlar ve şamanlık takımlarına
ilâve ederler. Şamanlar Türk inancına göre, mucize yaratan büyük
demircilerdir. Bu yüzden onlardan kötü ruhlar korkarlar. Demirci de çoğu
defa halkı kötü ruhlardan ve hastalıklardan koruyan kişi sayılır.
Buryatlar ve Sahalarda demir ve demirci kutsal itibarı görürler. Burada
çok kere, demirci şamandan güçlüdür. Demirci isterse manevî gücü ile
şamanı öldürebilir.
Ateşten geçmek, aile fertlerini geçirmek, hayvanları ve ev eşyalarını
ateşten geçirerek kullanmak böylece maddî ve manevî temizliğe
ulaşılacağına inanmak bütün Türk dünyasında görülürken; ilkyaz
merasimleri Azerbaycan öncelikli olarak Bulgaristan ve Anadolu’nun bazı
yörelerinde de görülür.
Demirden yapılmış at nalı ev ve ahırlarda nazarlık olarak kullanılır.
Anneyi al karısından korumak için yastığının altına kama, orak parçası
gibi demir eşya konulur; kırkı çıkmamış balaların kırkı karışmasın diye
kilitli iğne değiştirilir; çok yağan yağışın durması için ocaktan
çıkarılmış demir saç ayağı eşiğin dışına tersine atılır. Hıdrıllezde
deniz kenarında saç ayağından atlanırsa kızların kısmetinin açılacağına
inanılır. Hamile kadının bebeğinin cinsiyeti demir makas ve demir
bıçakla tahmin edilir. Ölünün şişmemesi için göğsüne demir parçası
konulur. Birçok yerde demir bıçağın ağzı kapatılarak “kurt ağzı”
bağlanır. Damat ve geline gerdek gecesi büyü yapmak için demir kilit
kapatılır veya damadın kapısına demir çivi çakılır. Demir çivi bazı
türbelere adak adamak ve tedavi olmak için de çakılır. Birçok yerde
bebeğin göbek bağı kızgın demir ile kesilir. Anadolu’da “kara kazan/
demir kazan” komşuya pek verilmez.
Anlatıya göre, Hızır ve İlyas yılda bir defa karşılaşan iki
kardeştirler. O gece güneş doğmadan önce doğada derin bir sessizlik
hâkim olur. O gün kurbanlık kuzuların postları “el el kınalanır” ismi
Martıval, boncuk atma, kısmet seçme veya başka bir şey de olsa
örneklemeler yaptığımız bölgelerin üçünde de genç kızlar kısmetlerini
belirlemek için Hıdrellez de gül ağacı dibinde seçilmiş bir
arkadaşlarına küpden, yüzük, küpe, düğme gibi eşyalarını çektirirler.
Doğu Anadolu’nun Varto, Karlıova, Tercan, Bingöl, Erzincan, Hınıs,
Aşkale, Kığı, Pülümür, Mazgirt Nazimiye yörelerinde ocak ayının son
haftası ile şubat ayının ilk haftası arasında “Hızır haftası”
kutlamaları yapılır. Bu şölenler bir minnet ve şükran şölenleridir.
Hızır darda kalan ve sıkıntısı olanlara yardıma koşan ulu bir varlıktır.
“Hızır” kelimesi Besmele gibi insanların ağzından düşmez. O, boz atının
sırtında yılın ve günün her saatinde yardıma muhtaç olanların imdadına
yetişir.
Hızır haftasında salı gününden başlanılarak üç gün oruç tutulur. Orucun
sonu cuma akşamına denk getirilir. Bu orucun son günü bütün evlerin içi
dışı temizlenmiş banyolar yapılmış, abdestler alınmıştır. Akşam üstü
pişirilen çörekler dağıtılır. Dağıtma işlemi, şehitliklerde, kutsal
yerlerde, yatırlar ve ailenin “ata” durumundaki fertlerinin mezarları
başında yapılır. Ayrıca ev ziyaretlerinde de ikramlarda bulunulur.
Ziyaretine gidilen kutsal yerlerden dönülürken, komşulara ve çocuklara
“Hızır lokması” dağıtılır. Onların hayır duaları alınır.
Hızır şölenlerinde iftara doğru kurbanlar kesilerek fakir fukaraya
dağıtılır. Köy halkı gruplar hâlinde kurban kesilen evlere davet edilip
iftar yemekleri toplu hâlde yenilir.
Hızır şölenlerinin muhtevası içerisinde “ışık kültü”de vardır.(88) Cuma
akşamı evlerin karanlık yerlerine, şehitlik gibi kutlu mezarlara, ata
kabirlerine mum dikilir ve çıralar yakılır. Bu türden mekânların
aydınlanması istenilir. Bu zaman zarfında dinî ağırlıklı sohbetler
yapılır, zikredilir. Bilenlerden bazı müminler “boz atlı Hızır” ile
ilgili menkıbeler aktarırlar.
Hızır şölenlerinin bir bölümünde de geleceği öğrenme ile ilgili dinî
uygulamalar yapılır. Bekâr gençler gelecekte kiminle evleneceklerini
öğrenmek isterlerse, Hızır şölenlerinin son günü (cuma günü) sabahın
erken saatlerinde dışarıya çıkar, karların üzerine keklerden lokmalar
bırakılarak gözetime geçerler. Tuzlu glikde olduğu gibi kargaların
lokmaları götürdükleri bacaya gelin gideceğine inanılır.
Bu yörede her kabilenin “Hızır günü” ayrıdır. Bu uygulama Hızır
haftasının uzamasını sağlar. Varto’nun Lolan bölgesinde “kalo oğlan” ve
Harmek bölgesinde “kaloğlan” uygulamaları vardır. Bunlar aralık ayında
yapılır. Kaloğlan’ın beyaz keçi kılından uzunca bir sakalı ve bıyığı
vardır. Başına keçeden bir külâh takılıp, pantolon ve ceketine bükülmüş
ottan kemer yapılır. Burma otlardan külâhının etrafına sarık yapılır.
Elinde bir asa, sırtında bir torba, yanında genç kadın rolüne çıkmış bir
erkek vardır. Bunların evlerden topladıkları yiyecekler pişirilip toplu
hâlde yenilir.
Alevî inançlı Müslüman Türklerde Rumî Mart’ın 17. günü yılbaşı ve
bayram sayılırdı. O günün gecesinde insanlar uykuda iken, canlı cansız
bütün tabiat, bütün mahlukât Tanrı’ya secde eder. O gün herkesin yıllık
rızk ve mukadderatının tayin edildiğine inanılırdı. Yapılacak merasime
hazırlık olmak üzere ocağın reisi ufak taşlar toplar, bu taşları ev
bacasının dışında bir yere koyardı. Taşlardan beherinin hane halkından
bir sahibi vardı. Ertesi sabah erkenden o taşların altı kaldırılır,
taşların hangisinin altına kızıl bir böcek girmiş ise, o yıl, o ocağın
rızkı, o ferdin yüzünden verilmiş diye inanılırdı. 17 Mart sabahı
ailenin bütün fertleri ak –pak ve şık giyinir, bayram yapardı. Bütün
evlerde yemekler ve ziyafetler yapılır. Bu şölende köylüye ikramda
bulunulur, yemek merasimin sonunda ölülerin ruhlarına Fatiha
okunurdu.(89)
Doğu Anadolu’da bilhassa Alevî İnançlı Müslüman Türklerden Zazalarda
mezar kaldırma tabir edilen bir uygulama vardır. Buna göre ilkbaharda
mezarlığa gidilir, orada yemek yenilir ve mezarlık onarılır. Bu
uygulamanın meftanın öteki âlemdeki hayatı için hayırlı olacağına
inanılır. Uygur, Göktürk ve Hun Türklerindeki benzeri uygulamalara çok
uyan bu tatbikatta mezar ilk şeklinden çıkarılıp kesme taşlardan yeniden
yaptırılır. Haziran başlarında yapılan mezar kaldırmadan sonra ölüp
defnedilen yeni meftaların “mezar kaldırma” uygulaması bir sonraki
haziran ayı başlarında kalır. Haziran ayının ilk haftasında
kararlaştırılan bir günde kadın, erkek, çoluk-çocuk tüm köy halkı en
güzel elbiselerini giyerek topluca mezarlığa giderler. Beraberlerinde
kesilen kurbanlardan söğüş etler, kelleler, çerezler, çörekler, taze
peynir ve helvalar yapılarak götürülür. Herkes kendi yakınlarının
mezarları başında çökerek çiçekler koyar, mezar taşlarını öper ve göz
yaşları ile dua ederler. Erkekler mezarları taş ve çimento ile yeniden
yaparlar. Daha sonra Kur’an okunur, topluca dualar edilir. Cuma akşamına
rastlayan bu uygulama yılda bir defa yapılır.(90)
Konu özetlenilerek söylenebilir ki, Giresunlular Türkmen aşiretinde
yaşamakta olan halk inançları Güney ve Kuzey Azerbaycan, Orta Doğu
Kafkasya, Anadolu ve Balkanlar Türk halk inançları itibarıyla bir
bütünlük arz etmektedir. Bu bütünlüğün derinliklerinde Ural Altay
Türklerinden gelmekte olan Tengricilik inancı yatmaktadır.
74- Faruk Sümer, Oğuzlar-Türkmenler Tarihleri, Boy Teşkilatları, Destanları, İstanbul 1992
75- Ali Çelik, Trabzon Şalpazları Çepni Kültürü, Trabzon 1999
76- Cevdet Türkay, Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret ve Cemaatler, İstanbul 1999
77- Tovhid Melikzade Dilmegani, Türklerde Ölüm Konusuna Bir Bakış Görüşü, Tebriz 1379 (2001) S. 51-89
78- Ali Haydar Dedekurban, a.g.e.
79- Erman Altun, Cemali Ritüeli ve Balkanlardaki Varyannları, Ankara
1993 ; Abdurrahim Dede, Batı Trakya Türk Folklorü, Ankara 1987
80- Metin Ant, Oyun ve Bügü Türk Kültüründe Oyun Kavramı, İstanbul 1974
Şükrü Elçin, Anadolu Köy Ortaoyunları, Köy Tiyatrosu, Ankara 1977,
Kamil Toygar, Karagöz,Kukla,Ortaoyunu,Oyun Metni Yarışması, Karagöz Oyun
Metinleri, Ankara 1987
81- Fuad Yöndemli, Mevlevilikte Sema Eğitimi, Ankara 1999; Muammer Uludemir, Eskişehir Semahları, Ankara 1995
82- Amangül Durduyeva, Türkmen Muncuka Attıları, Bilig S.1 Bahar: 1996 S.89-91
83- Abdulhaluk M.Çay, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Ankara:1989
84- İbrahim Boyzel “ Iğdır Nahçıvan ve Tebriz Üçgenide Nevruz Gelenekleri” , Nevruz ve Renkler, Ankara 1996 S,111-121
85- Ahmet Yaşar Ocak, İslam Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır İlyas Kültürü, Ankara 1985
86- Ahmet Tecemen, Bulgaristan Türkleri İnanışları veya Türk Kimliği, Ankara 1995
87- Yaşar Kalafat “ Göktürklerden Günümüze Türk Halk İnançlarında Kurt” XIV.Türk Trih Kongresi, 9-13 Eylül 2002 Ankara
88- Ahmet Tecemen, a.g.e
89- Ali Haydar Dedekurban, Zazalarda Şölenler ve Törenler, Ankara 1994
90- Ali Haydar Dedekurban, Zaza Halk İnançları, Ankara 1993 Oktay ASLANTAŞ
Kitabin Adı.: İran Türklüğü (Jeokültürel Boyut)
Kitabın Yazarı.: Yaşar KALAFAT
Basım Yılı.: 2005 Yayınevi : Yeditepe Yayınevi
Sayfa.: 131 - 145
İleti:E.Barış emelbaris1?hotmail.com